peki ya?

16 Temmuz 2009 Perşembe

"BEN"DEN ÖTE "BEN"DEN ZİYADE

Derinine bakıldığında bütün iç hesaplaşmalarımın, ortaya hep kocaman bir boşluk çıkıyor. Ne zaman bir taş atmaya kalksam derdime, kederime, taş durmadan düşmeye devam ediyor ama bir türlü yere düşme sesi gelmiyor. Öyle bir rutine bağlamış ki bütün tenler, herbir nefes, ruhumda hicaz hiç son bulmuyor. Bütün bu yaşanmışlıkların, yaşan(a)mamışlıkların ve artçıl nöbetler halinde kıyıya vuran isyanların sonucunda elde hep bir hiç kalıyor.
İnsanoğlunun geneline benzemek için hep mutluluğu arıyormuş gibi yapan ama özünde, biraz da içten içe durmadan mutsuzluğunu seçen sahtekarın biriyim belki de. Duygularım bile bana küsmüş, artık benden hiç medet ummuyor. Güzel olan ya da güzel giden her şeyden kaçmaya öyle yetenekliyim ki, kaderim bu yeteneğimi harcamamı hiç istemiyor. Kendi kendini içine çeken, yoran yıkan, paramparça eden bir kasırga gibiyim. Dolayısıyla yakınlarıma değen her şey de paramparça oluyor.
Kendimden ne kadar kaçmak istesem, kendimi ne kadar tutmak istesem de "ben"im izimi hep takip ediyor. Hayatımda en çok değer verdiğim şeyleri bile bıçağı birden boğazına dayayıp sanki nefes alırmış gibi kolaycasına kendini kesen birisi gibi birden darmaduman edebiliyorum. Sanki öylece uykuya dalarmış gibi bir ipin ucuna asıp ömrümü asabiliyorum kendimi tekrar tekrar. Sanki sabah olmuş da öylesine kalkarmış gibi uyanabiliyorum her gün aynı karanlığın içine. Üzülüyorum, kırılıyorum, incindim demektense bir Sisifos gibi aynı dağın tepesinde aynı taşı sonsuz bir döngü içerisinde bir aşağı bir yukarı taşımayı tercih ediyorum.
Her gün öyle soğuyorum ki kendimden, etrafımdaki bütün üçüncü tekiller de benden o derece soğusun, nefret etsin, dünyanın hiçbir zerresinde herhangi bir izim kalmasın istiyorum. Gereksiz esiyorum, gereksiz gürlüyorum çoğu zaman biliyorum ama ben aslında sadece kendime olan hıncımı çıkarmaya çalışıyorum. Umursamaz göründüğüm bütün o durgun zamanlarımda içimde onbinlerce canavarla savaşıyor, kanlarını içime akıtıyorum.
Sonra kusuyorum bütün bu yanlızlığımı kıpkırmızı bir darbe eşliğinde. Duvarlar örüyorum bütün cephelerime. Etrafımda benim için savaşan hiçkimse kalmayıncaya kadar kendi kalelerimi bombalıyorum. Düşmanım olan kendimle işbirliği yapıp darbeler eşliğinde mutsuzluğumu kutsuyorum. O anda benliğim öyle şahlanıyor ki, etrafımda tek bir toz kalmayıncaya kadar yıkıma devam ediyorum. Ve yok edilebilecek hiçbir şeyin kalmadığı noktada öylece çekip gidiyorum. Sanki aslında hiçbir savaş olmamış sanki her şey paramparça olmamış gibi.
Oysa ki ben, hissettirmeden, her saniye kendimi ağır ağır öldürüyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder